Cuma, Eylül 2

Kasabadan Kente İtiraflar -1-


İlkokul, orta okul ve liseyi aynı yerde okudum. Bu süre zarfında ailemle kayda değer bir kavgam olmadı. Sadece bir kez evden kaçmış, Çaça'ya gitmiştim. Çaça, bizim mahalle maçlarını yaptığımız yerdi. Köpeklerden korktuğum için eve geri döndüm ve halının altından aldığım parayı anneme geri verdim. "Şimdide hırsızlığa mı başladın?" diye kükredi. Küçük bir kaçamaktı sadece. Beceremedim bıraktım. 

Lise döneminde ve sonraki yıllarda kasabada tanınan biri oldum. Enerjimi hiçbir zaman derslere vermedim. Ama okulu başarıyla bitirdim. Okuldan bir kızı görmek için asla kaçmadım. Çünkü lisede hiçbir kıza aşık olmadım. Annem de kahvaltıda bana aşık mısın diye hiç sormadı. Bende konusunu açmadım. 

Bir keresinde evin önünde arkadaşımı beklerken babamın ders çalışmam gerektiğini söylemesinin ardından, Amasra'da çalışabileceğim yerlerin isimlerini verdiğinde dünyanın en tatlış tehditini aldığımı götümdeki sıkışmayla hissettim. Eve çıkıp ders çalışmaya başladım. Bu sayede üniversiteyi kazandım. 

Büyük bir gururla gittiğim üniversitenin ilk gününde fikirlerin kurduğu üniversitede fikirlerin olmadığını, sıkıştırılmış beyinlerle dolu olduğunu gördüm. Karşıma çıkan ilk bakkaldan sigara alıp yaktım. Tiryakiliğime ilk adımı da atmış oldum. Kalan üniversite yıllarımda oranın vakit kaybı olduğunu, telleri olmayan hapishaneden farksız olduğunu kabullendim. Kendimi yollara verdim. Yüzlerce kitap okudum ama enerjimi yine derslere vermedim. Tatillerde annem yine aşık mısın sorusunu yöneltmedi ve bende konusunu açmadım. 

Yalnızlık dediğimiz şeyin, hezeyan, yokluk,  asosyallik, umutsuzluk olmadığını anladığımda tek başına gezdiğim şehrin sayısı 20'yi bulmuştu. Hayatımda kendimi hiç yalnız hissetmedim. Sadece yalnızlığın yük olabileceğini tekli koltuğun ekstra ücretlendirildiğinde fark ettim. Uzun süre de binmedim. 

Cebim, not defterlerim, çantam yazdığım şiirlerle doluydu ama kimseye okumadım. Okumaya heves ettiğim bir kişi bile çıkmadı. Ama karşılıklı şiir tartıştığım çok kadın oldu. Ve sonra hepsini şiirlerle birlikte yok ettim. 

Okulu bitirip iş hayatına başladığımda sistemle olan ilk kavgamı yaptım ve enerjimi yazmaya kanalize ettim. Patronlara, küresel sisteme, beceriksiz politikacılara, yöneticilere sayısız reddiyeler yazdım. Cebim, not defterim, bilgisayarım yazdığım şiirlerle doluydu ama kimseye okumadım. 

Rüzgar gibi geçen zaman içinde her şeyin farkında vardım ama hiçbiri kerevizin farkına vardığım kadar sert olmadı. Sayısız hata yaptım ve çoğuna üzülmedim. Çünkü atom bombasını ben icat etmedim. 

Hayatımın hiçbir evresinde "iyi" biri olduğumu söylemedim. Kimseyi de buna inandırmaya çalışmadım. Keyfim ne isterse onu yaptım. Hayatımın merkezine kimseyi koymadım. Çok insan kaybettim ama hiçbiri derinden yaralamadı. 

Hayatımda ölümün o bahsedilen soğuk nefesini bedenimde iki kez hissettim. Ne yazık ki etkilenmedim. Mesela şöyle ki; yapmış olduğum son kampta sele kurban gitmenin kıyısından döndük. Kıyımız denizdi. Bunun farkına vardığımda yanımdaki arkadaşa söylediğim ilk şey, "Her yere su girmiş, telefonunu al ve çadırdan çık!"  Sonradan bu olayı düşündüğümde telefonun farkında olduğum kadar, ölümün farkında olmadığımın farkına vardım.


Son 4-5 ayımı istikrarlı bir kaybediş silsilesiyle geçirdim. -ki hala devam ediyor-  Bu süreçte evimi, işimi ve sevdiğim kişiyi kaybettim. Hiçbirinin değerini kaybettikten sonra anlamadım. Çünkü hepsini kaybetmişcesine sevdim. Ne oldu? Hiçbir şey. Kaybettim ve bitti. Bu kadar. 

Şuan evsiz, işsiz ve sevginin o yüce hissiyatı olmadan hayatıma devam ediyorum. Bir süre yerlerde sürünen suratımla gezdim. Bir kaç gün önce bir arkadaşımın evinde uyumaya hazırlanırken, ne yaparsam yapayım uyuyamayacağımı anladım ve ona iyi uykular dileyip yollara düştüm. Balıkesir diye çıktığım yolculuğumun rotasını Çanakkale'ye çevirdim. İstanbul'a dönesiye kadar 5 araç ve sayısız insan değiştirdim. 2 dergi bitirdim, bir kitabın yarısına geldim. Sinemaya gittim. Vapurun arkasında ilk defa "Acaba insanlar ne der?" demeden dans ettim. Hatalarım karşısında ne yapmam gerektiğini karşıma geçip bilmiş tavrıyla anlatmaya çalışan arkadaşıma hayatımdan siktir olup gitmesini söyledim. Yazmak için bir dergiyle anlaştım. Ev ve iş aramayı bırakıp kendime bir harita aldım. Kaygılarımdan sıkıldım. 

Yaptığım hiçbir şeyi unutmadım. Sevindiğim ne kadar şey varsa, üzüldüklerim de bir o kadar var. 

Size bir sır vereyim mi? Birgün hepimiz yok olup gideceğiz! :)

Beni kısaca tanıdınız. Artık konumuza dönelim... 

1 yorum:

  1. Senin gibi olmayı çok isterdim bro.. Sevdiğini ne zaman sevdiğini yazmamışsın. Eksik tanımayalım seni.

    YanıtlaSil