Cumartesi, Şubat 21

Gör Beni Yine, Yeniden


Bugün O beni gördü, ben de O'nu
gözlerimizin içine aktık usulca
sonra bir sigara yaktık
O bana güldü, ben de O'na
Arnavut kaldırımlarında yürümeye koyulduk.
Ben şarkı söyledim, O dinledi.
Oturduk,
karnımıza saplanan bıçakları çıkardık
ağzımızıdaki dikişleri söktük
O konuştu, ben dinledim.
Kapattık zihinlerimizi birbirimize
çay söyledik
O iki şeker attı, ben ona baktım
karıştırdı kafamı hızlıca
ben girdabında kayboldum
O sigara yaktı
"Çok içiyorsun" dedim
"Sus!" dedi, "Yak!"
Ben sigara yaktım
O bana baktı
dumanlarımızı birleştirdik gökyüzünde
el ele tutuşturduk, sarmaş dolaş oldular
uzandık,
gözlerimizi kilitledik ufka
ben onda kayboldum, O bende
yok olurken var olduk yavaşça
bir İstanbul masalında kahraman olduk,
O bana aşık oldu, ben O'na maşuk!

Perşembe, Şubat 19

Madam Dans?



Eve geldiğinde, kadın sigarasını yakmış kitap okuyordu. Selam verip içeri girdi Andre. Montunu çıkarıp yatağa attı. Odası, 2. Dünya Harbi'nde yerle bir olmuş Alman kasabalarını andırıyordu. Düzen, tertip ve bunun gibi bir çok kavram, öylesine soyuttu ki, ne o anlatabilirdi, ne gören, ne duyan. Cebinden bir sigara çıkarıp yaktı ve yatağa oturdu.

Kadın koltuğa uzanmış, zihninin derinliklerinde serkeş fiyakalara küfürler etmeye başladığı sırada, Andre içeri girdi. Karşısına oturdu ve selam verdi. Kadın doğruldu. Bir sigara aldı. Gözleriyle çakmağı aradı. Bulamadı. Andre sigarasını uzattı. Dumanlar, Kudüs'ü fetheden Eyyübi'nin orduları gibi dört bir yandan odaya hücum etti. Her nefeste, bir zafer, her verişte bir fetih yaşandı odada. Gol sonrası Arjantin taraftarlarının tribünlerden aşağı yığılışı resmedildi etrafta. Perdeler, püskülleriyle kur yaptı.

Neden sonra kadın Andre'ye "Güzel bir şarkı aç." dedi. Bu emir karşısında şaşıran Andre neden dermişcesine kadının gözlerine baktı.

-Kalkıp güzel bir şarkı aç Andre. Dans edeceğiz.
-Dans mı?
-Evet. Hadi!
-Güzel bir şarkı açabilirim ama dans noktasında aynı güzelliği sana sunamayabilirim. Emin misin?
-Evet eminim. Hadi bende çok iyi dans ettiğimi düşünmüyorum. Kim var burada senden, benden ve şu solmaya yüz tutmuş çiçeklerden başka. Hadi!

Andre sigarasını söndürüp, bilgisayarın başına geçti. Kısa bir süre düşündükten sonra, hayatının en büyük riskini alıp Johannes Brahms'tan  bir parça açtı. Kadına doğru gelip elini uzattı. "Madam lütfen" dedi. "Hay hay efendim" dedi kadın ve ayağa kalktı. Andre ne yapacağını bilmeden kadının belini kavradı. Hafif sağa, hafif sola. Biraz ileri, biraz geri. "Şarkı hızlanmasın lütfen" dedi içinden. Sağ adım ileri, sol adım geri. Kadın gülmeye başladı ve "Ne yapıyoruz, Vals mi yoksa başkaldırı tangosu mu? Ne yapıyoruz bilmiyorum ama, güzel yapıyoruz." dedi.

Şarkı bittiğinde Andre güveni yerine gelmiş olacak ki, "Bir şarkı daha açıp devam mı etsek acaba" dedi ve kendini koltuğa attı. "Beklediğim kadar aptalca dans etmedik ha. Ne dersin?" dedi kadın.

Birer sigara yakıp, 3 dakikalık danslarını taçlandırdılar. Gözlerinin içlerine bakıp konuşmadılar bir süre. Hatta uzun süre konuşmadılar. "Keşke kötü dans eden bir ikili olsaydık. Farklılık her zaman tahrik eder, bilirsin." dedi Andre. "Keşke berbat dans eden bir ikili olsaydık. Dansımızı dünyaya sunar, satar yolumuzu bulurduk. Kapitalist düzen ya hani, üret, tüket, kazan ya da kazanma. Ya da mahvol ya da yok ol. Beter ol. Bitap ol. Ne olursan ol." dedi kadın ve gülümsedi. Andre'de gülümsedi. Aptal perde havalandı, susuz kalmış çiçekler canladı, Sibirya'da güneş açtı, dolar yükseldi, euro düştü, piyasalar altüst oldu ve daha bir sürü şey. Çünkü kadın güldü, Andre güldü. Çünkü kokuşmuş olan onlar değil, dünyanın ta kendisiydi. Ve Kadın biraz daha güldü ve Andre'de.

...