Madam Beyrut'a, Kadıköy
Sigarayı bırakma hattını arayıp iki paket Camel sipariş ettiğinden beri, tehlikeli şiirler okuyup dünyaya sıkıntı vermek için planlar yapıyordu Andre. Morali bozuktu. Attı kendini dışarıya. Yeraltı edebiyatı tadında yaşıyordu hayatını. Yalanların/dolanların, taşanların, kaçanların raks ettiği sokakta yürümeye koyuldu. Omzuyla karşıdan gelen omuzlara küçük öpücükler atarak yürümeye devam etti.
Akrep ve yelkovanın düzenleyip gururla sunduğu hayatın tam ortasında, yani saat 12'de midesine yemeklerin merhaba demesi gerekirken, ciğerine merhaba dedi yaktığı sigarasıyla. Derin, öfkeli bir merhaba oldu bu. Sarsıldı. Devam etti yoluna, sigarasından kopan dumanları savurarak etrafa.
Çorbacının önüne geldi. Girmedi. Bir süre boyunca sigarasıyla çorba içen insanları seyretti. Mart ayının bilmediği bir gününde, bilmediği bir saatte çorba içtiği anı hatırladı. Gülümsedi. Sağa dönüp yürümeye devam etti.
Açılan kafelerin, restorantların karşısına dimdik duran, yumruklarını sıkmış ve her an adi düzenin adi işletmecileriyle kavga etmeye hazır geleneksel düşüncelerin şaha kalktığı meydan çaycısına geldi. Oturdu ve Türk usulü çay söyledi kendisine. Bir süre sonra geldi çayı. Kimse yoktu henüz. "Otur" dedi çayı getiren kişiye. "Oturayım" dedi çayı getiren kişi. "Bir mart gününün bilmem kaçıncı gününde, bilmem saat kaçı gösterirken çorba içmeye oturmuştum. Mercimek. Bilirsin mercimek en has çorbadır. Bana göre. Soğuk kış günlerinde bedene yorgan olur. Ayaklara patik." dedi Andre ve bir yudum aldı çayından. Çaycı bir sigara yaktı ve, "Çorba güzel şeydir. İnsanın içini ısıtır. Çorba güzel şeydir de, istediğimiz içimizi ısıtan başka şeyler olsun. Olur. Olmaz değil. Ama hep bir fazlası, hep bir fazlası. Böyle sürer gider bu devran, yıllar önce oluşturulmuş çarkta. Boşver" deyip sigaradan derin bir nefes aldı. "Kaybolursun, düşünme" dedi. "Var olur muyum?" dedi Andre çayını masaya bırakıp. "Yok olmazsın." dedi sigarasını söndürdü ve kalktı masadan çaycı.
Var olmakla yok olmak arasındaki ince çizginin ortasında kaldığının düşünen Andre masaya parayı bırakıp kalktı. Hiçte sarp olmayan kayalıklara geldi. Oturdu. "Bir gün kurtuluş var. Yaz bir kenara" dedi kendi kendine. Bir süre sadece martıların uçmasını izledi. Kalktı ve taksi çevirip evine doğru yola koyuldu. Camdan dışarıyı seyretti. Şerit şerit geçen karelerde, düşüncelerini takas edecek bir yer aradı kendine. Bulamadı. Evine girdi. Televizyonun karşısına geçti. Açmadı. Saatlerce sigara içti. Biraz da su.
Ertesi gün çantasını alıp dışarı çıktı. Otogara gelip, gitmediği bir yer belirleyip yola koyuldu. Terk etti şehri. Kendisini terk edemediği için, şehri terk etti. Bir seyyahın adımlarında terk etti şehri. Var olmak, yok olmak, ne varsa heybesinde terk etti yol kenarında bir satıcıyla her şeyini takas etmek ve "Bir gün kurtuluş var" demek için.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder